7 Mart 2012 Çarşamba

Halet-i Ruhiye...

Ruhumun gettolarına girmeye korkuyorum bu aralar. Bundan mıdır dinmek bilmeyen öfkem? Pandora'nın kutusu gibi gizemli, açıldıkça farklılaşacak, ortaya çıkacak yüreciğimin en ücra noktasına süpürülmüş, süpürülmeye devam eden problemler, kederler... Matruşka gibi, büyükten küçüğe doğru mu sıralanır acaba yoksa giderek devleşen bir hal mı alır, bir kere dillendirilince, belirince... İşte bunun ayırdına varamıyorum bir türlü!

Keşke, acemice ama bir o kadar da hevesle ses çıkarmak için uğraştığım flütüm gibi olsaydı hayat! "Tü" deyince büyülü sesler verseydi o grift yapısından ve başını döndürseydi herkesin... Tıpkı doğum günü pastamın üzerine konulan mumları bir nefeste üflediğim gibi, püf dediğimde uçup gitseydi tüm hüzünler! 

Keşke şifa olsaydım, can olsaydım babam için... Keşke, "keşke" demekten bu kadar yorulmasaydım...